Hiç değersiz bir şeyi tanımadığınız birisiyle bir takasta bulunmayı teklif ettiniz mi?
İlk duyduğumda çılgınca geldi, ama bir dostumdan aldığım teklif tam anlamıyla şuydu; "Ataçla başlıyoruz, 3 günümüz ve 5 takas hakkımız var, tek kural tanıdıklarla ya da etik olmayan yollarla yapmak yasak! En fazla ne kadar ilerleyebiliriz!?"
Nedense bu teklifi anında kabul etmek istedim, bu tarz yarışları pek seven birisi değilim ama daha önce bir Kanada'da bir kadının ataç ile başlayıp ev aldığı hikayeyi duymuştum.
Ayrıca insanoğlunun ticaret anlayışının temelinde takas olduğunu ve paranın bu temel üzerine kurulduğunu düşününce bu konu daha çok sosyal & psikolojik bir çalışma halini aldı. İnsanlar hakikaten sırf daha iyi sunuldu diye daha değersiz bir şeyi ellerindeki daha değerli bir şey ile takas edecekler miydi?
Çok oyalanmadan kendimi İzmir'de bir öğrenci semti olan Bornova'ya attım. Aklıma gelen ilk strateji elimdeki atacı yoldan geçen bir öğrenci ile takas etmekti. Yaklaşık bir saat boyunca sürekli reddedildim.
"Selam, takas ekonomisi üze... agh!"
Beni bir şey satmaya ya da bağış toplamaya çalışan birisi sanıyorlardı ve kimse asla dinlemedi. Strateji değiştirmem gerekiyordu... Ben de esnaflara girip ataç takas etmek isteyip istemediklerini sordum. Kimisi deliymişim gibi baktı, kimisi gülüp geçti. Sonra bir aksesuarcıda karşılaştığım almanca öğretmeni bu hikayeye dahil olmak istedi.
İlk takasımı yapmıştım; bir kalem. Eve dönerken değerine baktığımda elimdeki atacı parasal olarak 0.40tl'den 10tl'ye tam 25'e katladığımı fark ettim. TAM 25!
Ama yine de sadece bir kalemdi. Daha iyi fırsatlar bulmam gerekiyordu. İkinci durak olarak Alsancak'ı seçtim. Sonuçta hem bohem, hem elit kesimi bulabildiğim bir yer dedim.
İlk başta elit olarak gördüğüm Gül Sokak'a gittim, kafamdaki teori tam anlamıyla şu (ki sonradan buna çok güldük) zenginlerle takas etmek daha kolay olacaktır. (hahaha)
Hayatımdaki en ağır reddedilişleri yedim; öyle ki aşırı şık ve üzerinde muhtemelen asgari ücretli bir evin yıllık geliri değerinde giysi bulunan bir kadın benden tiksinerek ve korkarak, dehşet içinde KAÇTI!
Neyse ki hala umut vardı. En azından sanatçı kitleyle daha iyi iletişim kuruyordunuz. Ayrıca onların reddedişleri de böyle ağır olmuyor tabii. Semtin bohem tarafına geçtiğimde iki sanatçı-akademisyen görünümlü güzel kadın çantasından çıkarıp ne verebileceğine baktı, takas edebileceğimiz pek değerli bir şey yok gibiydi.
Ama en sonunda kızı almanyada okuyan ve bu kalemin iyi enerji getirebileceğine ikna edebildiğim, dünya tatlısı, el işi takılar üretip satan Aycan abla ile tanıştık. Kalem karşılığında bana epoksi anahtarlık teklif etti. Fena değil gibyidi, C harfi olanı seçtim.
Artık yorulmuştum, ertesi gün için Karşıyaka'yı seçtim. Ne olacağına dair hiç bir fikrim yoktu.
Sabah epey erken geçtim karşıya, esnaf pek mutlu görünmüyordu. Defalarca reddedildim. Ayrıca soğuktu da, ama vazgeçmek yoktu.
Bunca reddediliş sonrasında hala tam olarak ne sattığına emin olmadığım, içeride sanırım her şeyi bulabildiğiniz bir dükkanda, Can isimli patrona C harfinde olan anahtarlığı takas etme fikrini beğendirebilmiştim.
Hem (C)Kripto yatırımı varsa şans da getirirdi. Bana istediğim bardağı seçmemi söyledi. Güler yüzlü, sakin bir adamdı. Bar ortamında denk gelsek eminim uzun uzun laflardık.
Ama benim gitmem gerekiyordu.
Sonrasında şansım hızlıca yaver gitti ve güler yüzlü bir gümüşçü olan Figen abla ile tanışmış olduk. Anlattığım şeyleri ilginç buluyordu, çok okuduğu her halinden belliydi. Bana ilk olarak bir kitap teklif etti, kabul etmedim, takas zincirinde emin adımlarla ilerlemem gerekiyordu ki sonradan yine takas yapabileyim.
Figen abla bana topaz taşlı gümüş kolye teklif etti sonrasında. İçten içe çok şaşırdıysam da çaktırmak istemedim, onun da bu alışverişte avantajlı olduğunu bilmesi gerekiyordu. (satış101)
Bundan sonra birisi gümüş almak isterse kesinlikle ona yönlendireceğim :)
Mutluluktan uçarcasına Bostanlı'ya yola koyuldum. Hala olan bitene inanamıyordum. 40 kuruştan en az 120tl'lik bir kolyeye 3. günde? Ya bu işi senelerce yapsam neler olurdu?
Bilemiyorum... Belki de ilk evimi böyle alırdım.
Neyse, 5. takasımı yapmam gerekiyordu ve bunun uzamasını istemedim. Ayrıca fonksiyonel bir şey istiyordum, hem de kız arkadaşıma bir hediye fena olmazdı.
Butiklere girip ceketle takas etmeyi teklif etmeye başladım. Çok da uzun sürmeden Esra ile tanıştık. Yaptığım şeyin nasıl bir çılgınlık olduğuna gülüyorduk.
"Bak!" dedim, "Topaz taşlı gümüş kolye dünyanın bir çok yerinde yeni çiftler için olmazsa olmaz bir iyi şans kaynağıdır!"
"Hatta hintliler bunsuz evlenmiyormuş!" (çok emin değilim ama gümüşçü Figen abla böyle söylemişti ya da ben abartarak anladım :))
Sunduğu bir kaç teklif bana cazip gelmeyince "Sen ne istersin?" diye sordu.
Kot ceket güzel görünüyordu. (Yukarıdaki görselde) Bir süre baktı ama çoktan ikna olmuş gibiydi. Takas sonrasında bir süre daha konuştuk, meğer o da yeni evlenmişti.
Tüm bu süreçte öğrendiklerimi özetleyecek olursam,
- İnsan beyni nesnelerin değerini ölçmek konusunda hiç de iyi değildir, asıl önemli olan hikaye ve o hikayeye dahil olmak isteyenler.
- Bir çok aksiyonu sırf reddedilmemek için almıyoruz. Konuşmak istediğimiz bir ortamda konuşamıyoruz bazen mesela. Konu özellikle para gibi hassas noktalar olunca epey tuhaf davranabiliyoruz.
- İmkansız görünen şeyleri aslında yapabiliriz, yalnızca üzerine stratejik düşmemiz, aksiyon almamız ve zaman sınırı ile güçlendirmemiz gerekiyor.
- Düşünebiliyorsak HER ŞEY MÜMKÜN!
Kendimize imkansız dediğimiz, yapamayacağımıza inandığımız her şeyi yeniden düşünmeli hatta aksiyonlarla aksini kanıtlamalıyız belki de.
Comments